O gün erken uyanmıştı, herzamanki gibi aynıydı. İşe ilk başladığı günden beri her gün, her akşam aynı şeyi yapıyordu. İnsan soyuyordu. Soymak hayallerindeki meslek değildi. Ama parasızlık yoksulluk onu bunu yapmaya zorlamıştı. Ayağa kalktıktan sonra ilk işi perdeyi aralamak oldu. Gökyüzüne bakmak istiyordu. Gözüne giren güneş sanki onu kör etmişti. Hava güneşliydi. Ama hafif bir esinti vardı.Bunu hissetmek mümkündü. Çok hafif esmesine rağmen. Bu sıcakta kendini belli ederdi. Banyo'ya doğru adım attı. Adımını attığı yerde tam 3 gündür aradağı kayıp bıcağını gördü. Bulmuştu. Artık daha rahat soyacaktı. 3 gündür.
-"Ya silahsız olduğumu anlarsa"
Demekten sıkılmıştı. Banyoda elini yüzünü yıkadıktan sonra sokağa indi. Her köşede bir tanıdığı uyuyordu. Yoksulluk çok kötü bir şeydi. Birde yoksulluğun ne olduğunu bile bilmeden dolaşan insanlar vardı. İşte her gün bu tip insanları soyup bir nebzede olsa onlara yoksulluk çektirmek istiyordu. Bu kendisini rahatlatma metoduydu. Kahvaltı yapmaya gidiyordu. Her zaman aynı kahvaltı bir parça somun ekmek yiyordu. Ekmeğin çoğunu kuşlara atıyordu zaten. Kahvaltıdan sonra iş aramaya koyuldu. Bankanın önünü mesken bellemişti. Sonunda elinde çantalı biri çıkmıştı. Hemen takip etmeye başladı. Adamın gittiği yer şehir merkeziydi. Merkez de her yer süslenmişti. Yine bir kutlama vardı anlaşılan. Zengin adetleri. Boğazlarından lokma geçmiyor gibi bide kutlama yapıyorlardı. Kırmızı ışık yandı. Adam durdu. Tam adamın arkasında durdu. Yeşil yanan kadar adam telefonda konuştu. O kadar garipti ki sanki konuştuğu adamı tanıyordu. İlerden sağa saptılar. Bu bir çıkmaz sokaktı. Adam arkasını döndüğünde onu gördü. Yüzünde hafif bir gülümseme vardı. Korktuğu şey başına geliyordu. Bu bir komploydu. Daha ne olduğunu anlamadan arkasını polis’ler çevirmişti. Anlaşılan sıkı bir kaçma kovalama olacaktı.
Polis arkadan konuştu:
-“Artık kaçabileceğin yer kalmadı Jack ellerini kaldır ve başının üstüne koy”
-“Siz öyle sanın”
Dedikten sonra yandaki yangın merdivenine atlayıp tırmanmaya başladı. Ecel terleri döküyordu. Çünkü çok can yakmıştı. Eğer yakalanırsa sonsuza dek hapiste kalabilirdi. Şimdi anlamaya başlamıştı. Telefonda konuştuğu polis olmalıydı. Ama sesi o kadar tanıdık geliyordu ki. Binanın tepesine ulaştığında arkasından ateş açtılar. Verilen emir kesindi “Gerekirse vurun!!”. Can havliyle koşmaya başladı. İngiltere’de binalar çok yakın yapılıyordu. Hızını alırsa aralarından zıplaya bilirdi. Hava bozmaya başlamıştı. 2 binadan atladıktan sonra sıradaki bina ile ara bayağı açıktı. Koştu atlayacaktı. Ölmekten korktu. Geri döndü. Ellerini hava kaldırıp başına koydu.
-“Teslim oluyorum”
Polisler bir anda etrafını sarıp onu kelepçelediler. Artık soygunculuk hayatı bitmişti. Sorgu odasında olaylar şöyle oldu:
-“Sonunda elimizdesin Jack. Şimdi tanışma faslını atlayıp hemen soruya geçeceğim. Çetenin lideri kim ?”
-“Ne çetesi ?”
-“Bizimle oynama Jack”
-“Ben oyunları severim aynasız”
-“Soygun çetesi Jack. Öyle büyük suçlara karıştın ki onları tek başına gerçekleştiremesin.”
-“Bizi yakaladınız demek. Çetenin lideri benim.”
…